1« إنَّما
الأَعمالُ بالنِّيَّات ، وإِنَّمَا لِكُلِّ امرئٍ مَا نَوَى ، فمنْ كانَتْ
هجْرَتُهُ إِلَى الله ورَسُولِهِ فهجرتُه إلى الله ورسُولِهِ ، ومنْ كاَنْت هجْرَتُه لدُنْيَا يُصيبُها ، أَو
امرَأَةٍ يَنْكحُها فهْجْرَتُهُ إلى ما هَاجَر إليْهِ » “Yapılan
işler niyetlere göre değerlenir. Herkes yaptığı işin karşılığını niyetine göre
alır. Kimin niyeti Allah’a ve Resûlü’ne varmak, onlara hicret etmekse, eline
geçecek sevap da Allah’a ve Resûlü’ne hicret sevabıdır. Kim de elde edeceği bir
dünyalığa veya evleneceği bir kadına kavuşmak için yola çıkmışsa, onun hicreti
de hicret ettiği şeye göre değerlenir.” «إِنَّ الله لا يَنْظُرُ إِلى أَجْسامِكْم ، وَلا إِلى صُوَرِكُمْ ،
وَلَكِنْ يَنْظُرُ إِلَى قُلُوبِكُمْ وَأَعمالِكُمْ » . 2
“Allah Teâlâ sizin
bedenlerinize ve yüzlerinize değil, kalblerinize ve amellerinize
bakar.” Müslim, Birr 33.
İbni Mâce, Zühd 9 3« لَوْ أَنَّ لابْنِ آدَمَ وَادِياً مِنْ ذَهَبِ أَحَبَّ أَنْ يَكُونَ
لَهُ وادِيانِ ، وَلَنْ يَمْلأَ فَاهُ إِلاَّ التُّرَابُ ، وَيَتُوب اللَّهُ عَلَى
مَنْ تَابَ » “İnsanoğlunun bir dere dolusu altını
olsa, bir dere daha ister. Onun ağzını topraktan başka bir şey doldurmaz. Ama
Allah, tövbe edenin tövbesini kabul eder.” Buhârî, Rikak 10; Müslim, Zekât
116-119. 4 « يَضْحكُ
اللَّهُ سبْحَانُه وتَعَالَى إِلَى رَجُلَيْنِ يقْتُلُ أحدُهُمَا الآخَرَ
يدْخُلاَنِ الجَنَّة ، يُقَاتِلُ هَذَا في سبيلِ اللَّهِ فيُقْتل ، ثُمَّ يَتُوبُ
اللَّهُ عَلَى الْقَاتِلِ فَيسْلِمُ فيستشهدُ ». “Biri
diğerini öldüren ve her ikisi de cennete giren iki kişiden Allah Teâlâ hoşnut
olur. Bunlardan biri Allah yolunda savaş ederken diğeri tarafından öldürülür.
Katil olan da daha sonra tövbe eder, müslüman olur, o da Allah yolunda
savaşırken şehid düşer.” Buhârî, Cihâd 28; Müslim, İmâre 128,
129. Nesâî, Cihâd 38 5 «عَجَباً
لأمْرِ الْمُؤْمِنِ إِنَّ أَمْرَهُ كُلَّهُ لَهُ خَيْرٌ ، وَلَيْسَ ذَلِكَ لأِحَدٍ
إِلاَّ للْمُؤْمِن : إِنْ أَصَابَتْهُ سَرَّاءُ شَكَرَ فَكَانَ خَيْراً لَهُ ،
وَإِنْ أَصَابَتْهُ ضَرَّاءُ صَبَرَ فَكَانَ خيْراً لَهُ ». “Mü’minin durumu gıbta ve
hayranlığa değer. Çünkü her hâli kendisi için bir hayır sebebidir. Böylesi bir
özellik sadece mü’minde vardır: Sevinecek olsa, şükreder; bu onun için hayır
olur. Başına bir belâ gelecek olsa, sabreder; bu da onun için hayır
olur.” Müslim,
Zühd 64 6 « لا
يتَمنينَّ أَحدُكُمُ الْمَوْتَ لِضُرٍّ أَصَابَهُ ، فَإِنْ كَانَ لا بُدَّ فاعلاً
فليقُل : اللَّهُمَّ أَحْيني ما كَانَت الْحياةُ خَيراً لِي وتوفَّني إِذَا كَانَتِ
الْوفاَةُ خَيْراً لِي ». “Başına bir
musibet geldi diye hiç biriniz ölümü temenni etmesin. Mutlaka böyle bir şey
temenni etmek zorunda kalırsa: ‘Allahım, benim için yaşamak hayırlı olduğu
sürece beni yaşat, hakkımda ölüm hayırlı olduğu zaman da beni öldür’ desin.”
Buhârî, Merdâ 19,
Müslim, Zikir 10, 13 Ebû Dâvûd, Cenâiz 9; Nesâî, Cenâiz 1; İbni Mâce Zühd
31 7 « مَنْ كظَمَ
غيظاً ، وهُو قَادِرٌ عَلَى أَنْ يُنْفِذَهُ ، دَعَاهُ اللَّهُ سُبْحانَهُ وتَعالَى
عَلَى رُؤُوسِ الْخلائقِ يَوْمَ الْقِيامَةِ حَتَّى يُخَيِّرَهُ مِنَ الْحُورِ
الْعِينِ مَا شَاءَ ». “Gereğini
yapmaya gücü yettiği halde öfkesini yenen kimseyi Allah, Kıyamet günü herkesin
gözü önünde çağırır, hûriler arasından dilediğini seçmekte serbest
bırakır.” Ebû
Dâvûd, Edeb 3 ; Tirmizî, Birr 74; Kıyâmet 48. İbni Mâce, Zühd 18 8 « مَنْ
سَأَلَ اللَّهَ ، تعالَى الشِّهَادَة بِصِدْقٍ بَلَّغهُ اللَّهُ مَنَازِلَ
الشُّهدَاء ، وإِنْ مَاتَ عَلَى فِراشِهِ ». “Bütün kalbiyle şehid olmayı isteyen
kişiyi Allah, yatağında ölse bile, şehidler mertebesine ulaştırır.
”Müslim, İmâre 157. 9 «الكَيِّس مَنْ دَانَ نَفْسَهُ ، وَعَمِلَ لِما بَعْدَ الْموْتِ ،
وَالْعَاجِزُ مَنْ أَتْبَعَ نَفْسَه هَواهَا ، وتمَنَّى عَلَى اللَّهِ الأماني »
“Akıllı
kişi, nefsine hâkim olan ve ölüm sonrası için çalışandır. Âciz kişi de, nefsini
duygularına tâbi kılan ve Allah’tan dileklerde bulunup duran (bunu yeterli
gören) dır” Tirmizî, Kıyâmet 25. İbni Mace, Zühd
31 10
«اللَّهُمَّ إِنِّي أَسْأَلُكَ الْهُدَى وَالتُّقَى وَالْعفافَ
والْغِنَى ». “Allahım! Senden hidâyet, takvâ,
iffet ve gönül zenginliği iste-rim.” Müslim, Zikir 72. Tirmizî,
Daavât 72; İbni Mâce, Dua 2
11« اتَّقُوا اللَّه ، وصَلُّوا خَمْسكُمْ ، وصُومُوا شَهْرَكمْ ،
وأَدُّوا زكَاةَ أَمْوَالِكُمْ ، وَأَطِيعُوا أُمَرَاءَكُمْ ، تَدْخُلُوا جَنَّةَ
رَبِّكُمْ »
“Allah’tan
korkunuz. Beş vakit namazınızı kılınız. Ramazan orucunuzu tutunuz. Mallarınızın
zekâtını veriniz. Yöneticilerinize itaat ediniz! (Bu takdirde doğruca)
Rabbinizin cennetine girersiniz.”
Tirmizî, Cum’a
80 12 «إِذَا تقرب الْعبْدُ إِليَّ شِبْراً تَقرَّبْتُ إِلَيْهِ ذِراعاً،
وإِذَا تقرَّب إِلَيَّ ذراعاً تقرَّبْتُ منه باعاً، وإِذا أَتانِي يَمْشِي
أَتيْتُهُ هرْوَلَة». “Kul(um) bana bir karış yaklaştığı
zaman, ben ona bir arşın yaklaşırım; o bana bir arşın yaklaşınca ben ona bir
kulaç yaklaşırım; o bana yürüyerek geldiği zaman, ben ona koşarak
varırım.” Buhârî, Tevhîd 50. Müslim, Zikir 2,
3, 20-22, Tevbe 1; Tirmizî, Daavât 131; İbni Mâce, Edeb 58 13 «يتْبعُ الميْتَ ثلاثَةٌ: أهلُهُ ومالُه وعمَلُه، فيرْجِع اثنانِ
ويبْقَى واحِدٌ: يرجعُ أهلُهُ ومالُهُ، ويبقَى عملُهُ». “Ölüyü (kabre kadar) üç şey takip
eder: Çoluk-çocuğu, malı ve ameli. Bunlardan ikisi döner, biri kalır.
Çoluk-çocuğu ve malı döner, ameli (kendisiyle) kalır.” Buhârî, Rikak 42; Müslim, Zühd 5.
Tirmizî, Zühd 46; Nesâî, Cenâiz 52 14 «
الصَّلواتُ الْخَمْسُ ، والْجُمُعَةُ إِلَى الْجُمُعةِ ، ورمضانُ إِلَى رمضانَ
مُكفِّرَاتٌ لِمَا بينَهُنَّ إِذَا اجْتنِبَت الْكَبائِرُ » “Büyük günahlardan kaçınılması
halinde, beş vakit namaz, iki cuma ve iki ramazan, aralarında (işlenecek küçük)
günahlara kefârettir.”
Müslim,
Tahâret16 15 « لاَ يُؤْمِنُ أَحَدُكُمْ حَتَّى يُحِبَّ لأَخِيهِ مَا يُحِبُّ
لِنَفْسِهِ » “Sizden
biriniz, kendisi için arzu edip istediği şeyi, din kardeşi için de arzu edip
istemedikçe, gerçek anlamda iman etmiş olmaz.” Buhârî, Îmân 7; Müslim, Îmân 71-72.
Tirmizî, Kıyâmet 59; Nesâî, Îmân 19, 33; İbn Mâce, Mukaddime 9 16 «دَعُونِي ما تَرَكتُكُمْ: إِنَّما أَهْلَكَ من كَانَ قبْلكُم كَثْرةُ
سُؤَالِهمْ ، وَاخْتِلافُهُمْ عَلَى أَنْبيائِهمْ، فَإِذا نَهَيْتُكُمْ عنْ شَيْءٍ
فاجْتَنِبُوهُ ، وَإِذا أَمَرْتُكُمْ بأَمْرٍ فَأْتُوا مِنْهُ ما اسْتَطَعْتُمْ
». “Herhangi
bir konuyu size emredip yasaklamadığım sürece, siz de beni kendi halime
bırakınız. Sizden önceki ümmetleri çok sual sormaları ve peygamberlerine karşı
münakaşaya dalmaları helâk etti. Size herhangi bir şeyi yasakladığım zaman ondan
kesinlikle sakınınız, bir şeyi emrettiğimde de onu, gücünüz yettiği ölçüde
yerine getiriniz.” Buhârî, İ’tisâm 2; Müslim, Hac 412,
Fezâil 130-131. Tirmizî, İlim 17; Nesâî, Hac 1; İbni Mâce, Mukaddime 1
17 «منْ دَعَا إِلَى هُدًى كَانَ لَهُ مِنَ الأَجْرِ مِثْلُ أُجُورِ منْ
تَبِعَهُ لا ينْقُصُ ذلِكَ مِنْ أُجُورِهِم شَيْئاً ، ومَنْ دَعَا إِلَى ضَلاَلَةٍ
كَانَ عَلَيْهِ مِنَ الإِثْمِ مِثْلُ آثَامِ مَنْ تَبِعَهُ لا ينقُصُ ذلكَ مِنْ
آثَامِهِمْ شَيْئاً ». “İnsanları
doğru yola çağıran kimseye, kendisine uyanların sevabı gibi sevap verilir. Ona
uyanların sevaplarından da hiçbir şey eksilmez. Başkalarını sapıklığa çağıran
kimseye de, kendisine uyanların günahı gibi günah verilir. Ona uyanların
günahlarından da hiçbir şey eksilmez.” Müslim,
İlim 16.
18
« مَنْ رَأَى مِنْكُم مُنْكراً فَلْيغيِّرْهُ بِيَدهِ ، فَإِنْ لَمْ
يَسْتَطعْ فبِلِسَانِهِ ، فَإِنْ لَمْ يَسْتَطِعْ فَبقَلبهِ وَذَلَكَ أَضْعَفُ
الإِيمانِ » “Kim bir
kötülük görürse, onu eliyle değiştirsin. Şayet eliyle değiştirmeye gücü
yetmezse, diliyle değiştirsin. Diliyle değiştirmeye de gücü yetmezse, kalbiyle
düzeltme cihetine gitsin ki, bu imanın en zayıf derecesidir.” Müslim, Îmân 78
.Tirmizî, Fiten 11; Nesâî, Îmân 17 19 « يُؤْتَـى بالرَّجُلِ يَوْمَ الْقِيامةِ فَيُلْقَى في النَّار ،
فَتَنْدلِقُ أَقْتَابُ بَطْنِهِ ، فيَدُورُ بِهَا كَمَا يَدُورُ الحِمَارُ في
الرَّحا ، فَيجْتَمِعُ إِلَيْهِ أَهْلُ النَّار فَيَقُولُونَ : يَا فُلانُ مَالَكَ
؟ أَلَمْ تَكُن تَأْمُرُ بالمَعْرُوفِ وَتَنْهَى عَنِ المُنْكَرِ ؟ فَيَقُولُ :
بَلَى ، كُنْتُ آمُرُ بالمَعْرُوفِ وَلاَ آتِيه ، وَأَنْهَى عَنِ المُنْكَرِ
وَآَتِيهِ ». “Kıyamet
günü bir adam getirilir ve cehennem ateşine atılır. Bağırsakları karnından
dışarı çıkar ve onlarla birlikte değirmen döndüren merkeb gibi döner durur.
Cehennem halkı onun yanına toplanırlar ve derler ki: – Ey filân!
Sana ne oldu? Sen iyiliği emredip kötülükten nehyetmez miydin? O kişi
de: – Evet,
iyiliği emrederdim, fakat kendim yapmazdım, münkerden nehyederdim, fakat kendim
yapardım, der.” Buhârî, Bed’ül-halk 10; Müslim, Zühd
51 20 « اتَّقُوا الظُّلْمَ فَإِنَّ الظُّلْمَ ظُلُمَاتٌ يَوْمَ الْقِيَامَةِ
، واتَّقُوا الشُّحَّ فَإِنَّ الشُّحَّ أَهْلَكَ مـَنْ كَانَ قَبْلَكُمْ ، حملَهُمْ
على أَنْ سفَكَوا دِماءَهُمْ واسْتَحلُّوا مَحارِمَهُمْ ». “Zulümden
sakınıp kaçınınız. Çünkü zulüm, kıyamet gününde zâlime zifiri karanlık
olacaktır. Cimrilikten de sakınınız. Çünkü cimrilik sizden önceki ümmetleri
helâk etmiş, onları birbirlerinin haksız yere kanlarını dökmeye, haramlarını
helâl saymaya sevketmiştir.” Müslim, Birr 56 21 « لَتُؤَدُّنَّ الْحُقُوقَ إِلَى أَهْلِهَا يَوْمَ الْقيامَةِ حَتَّى
يُقَادَ للشَّاةِ الْجَلْحَاء مِنَ الشَّاةِ الْقَرْنَاء ». “Kıyamet gününde, haklar sahiplerine
mutlaka verilecektir. Hatta boynuzsuz koyun için, boynuzlu koyundan kısas
alınacaktır.” Müslim, Birr 60. Tirmizî, Kıyâmet
2 22« مثَلُ الْمُؤْمِنِينَ فِي تَوَادِّهِمْ وتَرَاحُمِهِمْ وتَعاطُفِهِمْ ،
مَثَلُ الْجَسَدِ إِذَا اشْتَكَى مِنْهُ عُضْوٌ تَداعَى لهُ سائِرُ الْجسدِ
بالسهَرِ والْحُمَّى ». “Mü’minler
birbirlerini sevmekte, birbirlerine acımakta ve birbirlerini korumakta bir
vücuda benzerler. Vücudun bir uzvu hasta olduğu zaman, diğer uzuvlar da bu
sebeple uykusuzluğa ve ateşli hastalığa tutulurlar.” Buhârî, Edeb 27; Müslim, Birr 66
23
«مَن لا يَرْحمْ لا
يُرْحَمْ»
“Merhamet
etmeyen kimseye merhamet olunmaz” Buhârî, Edeb 18;
Müslim, Fezâil 6
24« إِذا صلى أَحدُكُمْ للنَّاسِ فلْيُخَفِّفْ ، فَإِنَّ فِيهِمْ
الضَّعِيفَ وَالسقيمَ والْكَبِيرَ . وإِذَا صَلَّى أَحَدُكُمْ لِنَفْسِهِ
فَلْيطَوِّل ما شَاءَ » متفقٌ عليه . “Sizden
biriniz, insanlara namaz kıldırdığı zaman, hafif tutsun. Çünkü onların arasında
zayıf, hasta ve yaşlılar vardır. Herhangi biriniz kendi başına namaz kıldığında
ise dilediği kadar uzatsın.” Buhârî, İlim 28, Ezân 62; Müslim,
Salât 183-186. Nesâî, İmâmet 35; İbni Mâce, İkâme 48, 49 25 « حق الْمُسْلمِ سِتٌّ : إِذا لقِيتَهُ فسلِّم عليْهِ ، وإِذَا دَعاكَ
فَأَجبْهُ ، وَإِذَا اسْتَنْصَحَكَ فَانْصحْ لهُ ، وإِذا عطَس فحمِد اللَّه
فَشَمِّتْهُ . وَإِذَا مرِضَ فَعُدْهُ ، وَإِذَا ماتَ فاتْبعهُ». “Müslümanın
müslüman üzerindeki hakkı altıdır: Karşılaştığın zaman selâm ver, seni dâvet
ederse git, senden nasihat isterse nasihat et, aksırınca Allah’a hamdederse
yerhamukellah de, hastalandığında onu ziyaret et, öldüğü zaman cenazesinin
ardından git.” Müslim, Selâm 5 26 « كُلُّ سُلامى مِنَ النَّاسِ عَلَيْهِ صَدَقَةٌ كُلَّ يوْمٍ تَطْلُعُ
فِيهِ الشَّمْسُ : تَعْدِلُ بيْن الاثْنَيْنِ صَدقَةٌ ، وَتُعِينُ الرَّجُلَ فِي
دَابَّتِهِ فَتحْمِلُهُ عَلَيْهَا ، أَوْ تَرْفَعُ لَهُ عَلَيْهَا مَتَاعهُ
صَدقَةٌ، وَالْكَلِمَةُ الطَّيبةُ صدقَةٌ ، وبكُلِّ خَطْوَةٍ تَمْشِيهَا إِلَى
الصَّلاةِ صَدقَةٌ ، وَتُمِيطُ الأَذَى عَنِ الطَّرِيقِ صَدَقَةٌ ». “İnsanın
her bir eklemi için her Allah’ın günü bir sadaka vermek gerekir: İki kişinin
arasını bulman, (haklarında adaletle hükmetmen) bir sadakadır. Bir kimseye
bineğine binerken yardımcı olman veya yükünü hayvanına yüklemesine yardım etmen
bir sadakadır. Güzel bir söz söylemek sadakadır. Namaza giderken attığın her
adıma bir sadaka sevabı vardır. Gelip geçenleri rahatsız eden bir şeyi
yoldan alıp atman bir sadakadır.” Buhârî, Sulh 11, Cihâd 72, 128;
Müslim, Zekât 56. Müslim, Müsâfirîn 84, Ebû Dâvûd, Tatavvu 12, Edeb
160 27 « بِئْسَ الطَّعَامُ طَعَامُ الْوَلِيمَةِ يُدْعَى إِلَيْهَا
الأَغْنِيَاءُ وَيُتْرَكُ الفُقَرَاءُ » “Zenginlerin dâvet edilip fakirlerin çağırılmadığı düğün yemeği ne fena bir yemektir.”
Buhârî, Nikâh 72; Müslim, Nikâh 107. 28 « كُلُّكُمْ راعٍ، وكُلُّكُمْ مسئولٌ عنْ رعِيَّتِهِ ، والأَمِيرُ
رَاعٍ ، والرَّجُلُ راعٍ علَى أَهْلِ بَيْتِهِ ، والمرْأَةُ راعِيةٌ على بيْتِ
زَوْجِها وولَدِهِ ، فَكُلُّكُمْ راعٍ ، وكُلُّكُمْ مسئولٌ عنْ رعِيَّتِهِ
» “Hepiniz
çobansınız. Hepiniz güttüğünüz sürüden sorumlusunuz. Âmir memurlarının
çobanıdır. Erkek ailesinin çobanıdır. Kadın da evinin ve çocuğunun çobanıdır.
Netice itibariyle hepiniz çobansınız ve hepiniz idâre
ettiklerinizden sorumlusunuz. Buhârî, Cum`a 11, İstikrâz
20
Müslim,
İmâre 20
Ebû Dâvûd,
İmâre 1, 13; Tirmizî, Cihâd 27 29 «إِذَا أَنْفَقَ الرَّجُلُ على أَهْلِهِ نفقَةً يحتَسبُها فَهِي لَهُ
صدقَةٌ ». “Bir adam
Allah’ın rızasını umarak ailesinin geçimini sağlarsa, harcadıkları onun için
birer sadaka olur.” Buhârî, Îmân
41, Megâzî 12, Nefekât 1; Müslim, Zekât 49. Nesâî, Zekât 60 30 « مَنْ كَانَ يُؤْمِنُ باللَّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ، فَلا يُؤْذِ
جَارَهُ ، وَمَنْ كَان يُؤْمِنُ بِاللَّهِ والْيَوْمِ الآخرِ ، فَلْيكرِمْ ضَيْفهُ
، وَمَنْ كَانَ يُؤْمنُ بِاللَّهِ وَالْيومِ الآخِرِ ، فَلْيَقُلْ خَيْراً أَوْ
لِيَسْكُتْ ». “Allah’a ve
âhiret gününe iman eden kimse komşusunu rahatsız etmesin. Allah’a ve âhiret
gününe iman eden kimse misafirine ikram etsin. Allah’a ve âhiret gününe iman
eden kimse ya faydalı söz söylesin veya sussun!” Buhârî, Nikâh 80, Edeb 31, 85, Rikak
23; Müslim, Îmân 74, 75. Ebû Dâvûd, Edeb 123; Tirmizî, Kıyâmet 50; İbni Mâce,
Edeb 4 31
« إِذا أَفْطَرَ أَحَدُكُمْ فَلْيُفْطِرْ عَلَى تَمرٍ ، فَإِنَّهُ
بركَةٌ ، فَإِنْ لَمْ يجِد تَمْراً ، فَالماءُ ، فَإِنَّهُ طُهُورٌ » “Biriniz
orucunu açacağı zaman hurma ile açsın; çünkü hurma bereketlidir. Eğer hurma
bulamazsa orucunu su ile açsın; çünkü su temizdir.” Tirmizî, Zekât 26. Nesâî, Zekât 82;
İbni Mâce, Sıyâm 25, 28 32 «الْكبائرُ : الإِشْراكُ بِاللَّه ، وعقُوق الْوالِديْنِ ، وقَتْلُ
النَّفْسِ ، والْيمِينُ الْغَموس». “Büyük
günahlar şunlardır: Allah’a ortak koşmak, ana babaya itaatsizlik etmek, haksız
yere adam öldürmek ve yalan yere yemin etmek.” Buhârî, Eymân ve’n-nüzûr 16, Diyât
2,Tirmizî, Tefsîru sûre (4) 6; Nesâî, Tahrîm 3, Kasâme 48 33« مَنْ عَادَ مَريضاً أَوْ زَار أَخاً لَهُ في اللَّه ، نَادَاهُ
مُنَادٍ : بِأَنْ طِبْتَ ، وطَابَ ممْشَاكَ ، وَتَبَوَّأْتَ مِنَ الجنَّةِ
منْزِلاً ». “Bir insan,
bir hastanın halini hatırını sormaya gider veya Allah için sevdiği bir kişiyi
ziyâret ederse, ona bir melek şöyle seslenir: Sana ne mutlu! Güzel bir
yolculuk yaptın. Kendine cennette barınak hazırladın!” Tirmizî, Birr 64. İbni Mâce, Cenâiz
2 34 « الرَّجُلُ عَلَى دِينِ خَلِيلِهِ ، فَلْيَنْظُرْ أَحَدُكمْ مَنْ
يُخَالِلُ » . “İnsan, dostunun yaşayış tarzından etkilenir. O halde her biriniz dost
edineceği kişiye dikkat etsin!” Ebû Dâvûd,
Edeb 35 « ثَلاثٌ مَنْ كُنَّ فِيهِ وَجَدَ بِهِنَّ حَلاَوَةَ الإِيَمَانِ :
أَنْ يَكُونَ اللَّهُ وَرَسُولُهُ أَحَبَّ إِلَيْهِ مِمَّا ، سِواهُما ، وأَنْ
يُحِبَّ المَرْءَ لا يُحِبُّهُ إِلاَّ للَّهِ ، وَأَنْ يَكْرَه أَنْ يَعُودَ في
الكُفْرِ بَعْدَ أَنْ أَنْقَذَهُ اللَّهُ مِنْهُ، كَمَا يَكْرَهُ أَنْ يُقْذَفَ في
النَّارِ » . “Üç
özellik vardır; bunlar kimde bulunursa o, imanın tadını tadar: Allah ve
Resûlünü, (bu ikisinden başka) herkesden fazla sevmek. Sevdiğini
Allah için sevmek. Allah
kendisini küfür bataklığından kurtardıktan sonra tekrar küfre dönmeyi, ateşe
atılmak gibi çirkin ve tehlikeli görmek.” Buhârî, Îmân 9,
14, İkrah 1, Edeb 42; Müslim, Îmân 67. Tirmizî, Îmân 10 36 « سبْعَةٌ يُظِلُّهُم اللَّه في ظِلِّهِ يَوْمَ لا ظِلَّ إِلاَّ
ظِلُّهُ : إِمامٌ عادِلٌ ، وَشَابٌ نَشَأَ في عِبَادَةِ اللَّهِ عَزَّ وَجلَّ ،
وَرَجُلٌ قَلْبُهُ مَعلَّقٌ بِالمَسَاجِدِ ورَجُلان تَحَابَّا في اللَّهِ
اجْتَمَعَا عَلَيْهِ ، وَتَفَرَّقَا عَلَيْهِ ، ورَجُلٌ دَعَتْهُ امْرَأَةٌ ذَاتُ
مَنْصِبٍ وَجَمَالٍ ، فقال : إِنِّي أَخافُ اللَّه ، وَرَجُلٌ تَصَدَّقَ بصَدَقَةٍ
، فَأَخْفَاهَا حَتَّى لا تَعْلَمَ شِمَالُهُ ما تُنْفِقُ يَمِينُهُ ، وَرَجُلٌ
ذَكَرَ اللَّهَ خَالِياً فَفَاضَتْ عَيْنَاهُ ». “Başka bir
gölgenin bulunmadığı Kıyamet gününde Allah Teâlâ, yedi insanı, arşının
gölgesinde barındıracaktır: 1-Âdil devlet başkanı, 2- Rabbına kulluk ederek
temiz bir hayat içinde serpilip büyüyen genç, 3- Kalbi mescidlere bağlı
müslüman, 4- Birbirlerini Allah için sevip buluşmaları da ayrılmaları da Allah
için olan iki insan, 5- Güzel ve mevki sahibi bir kadının beraber olma
isteğine “Ben Allah’tan korkarım” diye yaklaşmayan yiğit, 6- Sağ elinin
verdiğini sol elinin bilemeyeceği kadar gizli sadaka veren kimse, 7- Tenhâda
Allah’ı anıp göz yaşı döken kişi.” Buhâri, Ezan 36, Zekât 16, Rikak 24,
Hudûd 19; Müslim, Zekât 91. Tirmizî, Zühd 53; Nesâî, Kudât 37 : « وَالَّذِي نَفْسِي بِيَدِهِ لا تَدْخُلُوا الجَنَّةَ حَتَّى
تُؤْمِنُوا ، ولا تُؤْمِنُوا حَتَّى تَحَابُّوا ، أَوَ لا أَدُلُّكُمْ عَلَى شَيءٍ
إِذَا فَعَلْتُمُوه تَحَابَبْتُمْ ؟ أَفْشُوا السَّلامَ بينَكم ». “Canım kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki sizler iman etmedikçe
cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız.
Yaptığınız takdirde birbirinizi seveceğiniz bir şey söyleyeyim mi? Aranızda
selâmı yayınız!” Müslim, Îmân 93-94. 38
« يَقُومُ النَّاسُ لِرَبِّ العالمِينَ حَتَّى يَغِيب أَحدُهُمْ في
رَشْحِهِ إِلى أَنْصَافِ أُذُنَيه ». “İnsanlar,
âlemlerin Rabbi huzurunda hesap vermek üzere kabirlerinden kalkarlar. Onlardan
bazıları kulaklarının yarısına kadar ter içindedirler.” Buhârî, Rikak 47 Müslim, Cennet 60
Tirmizî, Kıyamet 2 39 « عُرضَتْ عَلَيَّ الجنَّةُ والنَّارُ ، فَلَمْ أَر كَاليَوْمِ في
الخَيْر وَالشَّرِّ ، ولَوْ تَعْلَمُونَ مَا أَعلَمُ لَضحِكْتُمْ قلِيلاً ،
وَلَبَكَيْتُمْ كَثِيراً ». “Cennet ve
cehennem gözlerimin önüne serilip bana gösterildi. Hayır ve şer açısından bugün
gibisini görmedim. Eğer sizler benim bildiklerimi bilseydiniz, az güler çok
ağlardınız”
Müslim,
Fezâil 134 40 « لا تَزُولُ قَدمَا عبْدٍ حَتَّى يُسْأَلَ عَنْ عُمْرِهِ فِيمَ
أَفْنَاهُ ، وَعَنْ عِلْمِهِ فِيم فَعَلَ فِيهِ ، وعَنْ مالِهِ منْ أَيْنَ
اكْتَسبهُ ، وَفِيمَ أَنْفَقَهُ ، وَعَن جِسْمِهِ فِيمَ أَبْلاهُ ». “Hiçbir
kul, kıyamet gününde, ömrünü nerede tükettiğinden, ilmiyle ne gibi işler
yaptığından, malını nereden kazanıp nerede harcadığından, vücudunu nerede
yıprattığından sorulmadıkça bulunduğu yerden kıpırdayamaz.”